Hakkımızda

FENER RUM PATRİKHANESİ'nin 13'üncü yüzyıldan kalma sedef kakmalı mobilyaları veya Sadberk hanım Müzesi'ndeki yine sedef kakma ve işlemeli 51 eserden çoğu, ünlü müzayede evlerinin satışa sunduğu sedef işlemeli eserlerin önemli bir bölümü Seyit Sarıgül'ün usta ellerinde hayat buldu. Osmanlı'da 15. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan ve 16 ila 17'nci yüzyıllarda doruk noktasına çıkan sedefkarlık, günümüzde kimi üniversitelerin güzel sanatlar bölümü ve İstanbul Belediyesi'nin çabalarına rağmen 'unutulmaya yüz tutmuş meslekler' arasında.Seyit Sarıgül, Malatya'dan sekiz yaşında bir çocukken geldiği Asmalı Mescit Minare Sokak'ta, Agop Usta'nın yanında başladığı antika mobilya restorasyonuna, ustası yurt dışına gittiğinden, yani 1975'den beri kendi atölyesinde devam ediyor. Sarıgül'e göre insanlarda antika merakı kalmamış. Anlattıkça vehmi ortaya çıkıyor ama."Güler Sabancı'nın evindeki antika eşyaların çoğunu ben restore ettim. Ergun Gürsoy'unkileri de" diyor.Atölye'nin girişindeki beyaz komodinleri gösteriyor."Ender Mermerci Hanım'ın "mış.Ama iş, spor, sanat dünyasından saydığı onlarca isim bir yana, onun için ille de Sevgi Gönül."Yeni aldığı bir eseri buraya getirdiğinde, saatlerce nasıl restore edileceğini konuşurduk. Hangi parça, nasıl zımparalanacak veya sedef nasıl yapıştırılacak, üzerindeki motif kaçıncı yüzyıla ait... Hastalığı döneminde bile bu işe ilgisi eksilmemişti" diye anlatıyor.

Seyit Sarıgül, eline gelen eşyanın kaçıncı yüzyıla ait olduğunu bilecek kadar uslaşmış bu işte."Tecrübelendik hayliyle" diyor. Sözleri de ustalığı da naif.Seyit Sarıgül bir çırpıda sayıyor 43 yıllık birikiminden aklına ilk gelenleri: "13 üncü yüzyılda fildişi kullanılmıştır. Motiflerde bitki motifleri görülür.14 ve 15'inci yüzyılda artık tamamen sedefe ağırlık verilir.

Bir de bağa dediğimiz kaplumbağa kabuğu eşlik eder sedefe. 16 ve 17'nci yüzyıl eserlerinde geometrik desenler öne çıkıyor ve bağalarla ahşap arasına altın konuluyor. Bağa inceldikçe alttan altının rengi çıkar ki bu muhteşem görünür. 17'nci yüzyılda kazayağı, sıçandişi modifi vardır. 18'nci yüzyılda karanfil, lale öne çıkar. 19 hafta 18'nci yüzyılda altına rastlanmaz. Kırıntı sedeften yapılan eserlere 'İstanbul işi' deriz ve onlarda da geometrik desenler ağırlıktadır."

Bu atölyeye getirilen antika mobilyaların önce fotoğrafı çekiliyor. Sarıgül'e göre çoğu mobilya "çöpü boylanacak" kadar harap giriyor içeri. Ardından temizlik başlıyor; tozu, kiri - pası alındıktan sonra zımpara yapılıyor. Eksik parçalar tamamlanıyor. Yapıştırma ve ciladan sonra -ki bu süreç üç aydan iki yıla kadar çıkabiliyor sahibine teslim ediliyor. Seyit Sarıgül'ün ahşap veya sedef parçaları yapıştırmak için kullandığı tutkal, zorluğu nedeniyle artık pek tercih edilmeyen "sıcak tutkal." Rendelenmiş kemikle (bildiğimiz kemik) hazırlanan bu tutkalın sürekli sıcak tutulması gerekiyor. Soğuduğu anda tekrar özüne (kemiğe) dönüşüyor çünkü. Bu nedenle bu atölyenin ortasına kurulmuş soba, üzerinde tutkal kovasıyla yaz - kış yanıyor.

Seyit Sarıgül, bu tutkalla çalışmak hızlı ve iyi işçilik gerektiriyor. Yaklaşık bir buçuk saatte kurur. Kuruduğunda cam gibi olur, mobilyaya renk vermez.

Kullandığı cila da yine mobilyaların üretildiği dönemlerden: "Gomalak cila." Soğuk ve sıcağa karşı duyarlı olan bu cilanın üstün tarafı ahşabı besliyor olması. Yaklaşık 20 kat gomalak cila sürülen bir mobilyanın Usta'nın deyişiyle "ömrüne ömür katılıyor. Söz konusu mobilyalar elbette daha çok ceviz, gül, pelesenkten yapılan Fransız ve İngiliz mobilyaları.

Seyit Sarıgül'ün piyasada hayranı çok. Alif Art Müzayede Evi ortaklarından Bingül Tezer, onun adını duyduğunda "Yeteneği Muhteşemdir" diye başlıyor söze, "harap olmuş eserlerden tahmin edilemeyecek kadar aslına uygun sonuç çıkarır. Atılacak durumdaki eserleri müzayedelere, koleksiyonerlere kazandırır" diyor. Sarıgül 43 yıldır antikaların içinde olmasına rağmen antikacılığa kalkışmamış. Yaptığı işin anlaşılması değer verilmesi ona yetiyor. Kendisi söylemiyor ama 75 yaşındaki antikacı Kalost Sungurlucan, "Bir mobilyayı Seyit Usta tamir etmişse değeri yedi-sekiz kat artar" diyor ve "önemsemiyor maharetini" diye ekliyor. Sesindeki tını, "maharetinin gücünü kullansa aldığı ücreti artırır" ifadesini taşıyor biraz da.